Bir insan, hayatında en az bir defa Beyoğlu’nun ara sokaklarında kaybolmalı, Kadıköy iskelesinde vapurunu kaçırmalı., Büyükada’da Aya Yorgi Manastırı’na çıkıp, kayalıklara oturup o masalsı gün batımını seyretmeli, köprü trafiğinde tıkalı kalıp sabrını sınatmalı, Galata’ya çıkmalı, Kız Kulesi’nin efsanelerini dinlemeli, Üsküdar Harem Sahil Yolu’nda dalgaların kıyıya çarpmasıyla ıslanmalı, Maçka Parkı’nda en az bir kavgaya şahit olmalı, Çam Limanı Koyu’nu görmeli. Her insan, yaşayan şehir İstanbul’a, hayatı boyunca bir kere şahit olmalı zannımca.
İstanbul’u bir roman gibi düşünüyorum ben. Her sokağında ayrı bir hikaye var. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedat’ın “Baba öyle intihar edilmez, böyle edilir.” diyip kendini attığı Galata Kulesi’nden, bir zamanlar hayvanat bahçesi olan Tekfur Sarayı’na; İtalyan sefirinin eşinin, yasak aşkı tarafından, karşı camdan gelen kurşunla öldürüldüğü eski İtalyan Sefarethanesi Maçka Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi’nden, 12 yaşındaki Karl Detroit’in yüze yüze çıktığı Kız Kulesi’ne… İstanbul başlı başına bir masal… Herkesin sokaklarını görüp, okuması gereken bir masal… Peters diyor ki: Ölmeden önce mutlaka gezin sokaklarını, içinize çekin havasını bu şehrin.
Bugünlük benden bu kadar, esenlikle kalın.
O yerlerle gitmiş ve o güzel havasını çekmiş biri olarak yine hayran kaldım. Ayrıca bence Beşiktaş-Ortaköy arasında ki o ağaçlı yolun da çok güzel bir havası var her geçtiğimde içim farklı bir güzellikle dolar.
home telephone directory uk
https://trustnotearea.com/#
Sanırım Koreliler bloğu seviyor 😀